
Glenn
Mini Öykü
Glenn

Glenn, Grownia'nın Birinci Çağında Ohfma Ailesi'nin tek çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Glenn'in babası Lord Nogram Ofhma, Beyazkara Kıtası'nda geniş topraklara sahip, halkı tarafından adil yönetimi ile bilinen ve topraklarında gözü olmayan herkes tarafında sevilip takdir gören bir soyluydu. Doğduğu andan beri özel bir çocuk olduğu, doğumuna giren rahibenin "Sanki gün ışığı yerküreye damladı," ifadesiyle mühürlenmiş olan Glenn bir lord olarak yetiştirilmiş olsa da bu kavramdan pek uzak bir özgürlük savaşçısına dönüştü. Ailesinin her konuda desteklediği Genç Glenn kendini okçuluk konusunda ispatlarken, sanata olan becerisi de herkesin dilinde yer edindi.
Deniz yeşili gözlerinin yanık ten rengiyle ahengi büyüleyici oğlan, dönemin tüm leydileri ve lordları tarafından göz hapsine alınmış olsa da kendisi evlenmeyi ne düşünmüş ne gerçekleştirmiştir. Onun kitaplara konu olan hayat hikâyesi, on sekizinci yaş gününde başlamaktadır…
Genç Glenn beyazların içerisinde o gün yine büyüleyici görünüyordu. On sekiz yaşına ayak bastığı bu büyük gün için özel dikilmiş beyaz forma bedenini sarıyor, göğüs kısmına asılı, gümüş yaprak motifleri ile bezenmiş, gözleriyle aynı renkteki taş broş pırıl pırıl parlıyordu. Şatonun baş uşağı – ki Glenn asla ona uşak demezdi – Henji, Glenn'in kumral saçlarını özenle taradıktan sonra son düzeltmeleri yaptı ve Glenn'i ayna ile karşılıklı bırakıp odadan çıktı. Aynada gördüğü sahtelikten ötürü canı sıkılan oğlan derin bir of çekip görüntüsüne ufak bir dokunuş yapma kararı aldı. Annesini kızdıracak olan bu dokunuş Glenn'i az da olsa kendi gibi hissettirecekse buna değerdi. Önceki yaş gününde uzak toprakların birinden hediye gelen altın kabzalı kılıcı, özenle işlenmiş deri kınından ayırmadan beline taktı. Kının gerçek deri olması canını sıktı sıkmasına ama buna çok odaklanmamaya gayret etti. Tam bir hayvan dostu olan Glenn, kapı girişindeki parfümü iki fıs sıktıktan sonra sıkıcı odasından çıkıp, geniş taş koridora ayak bastı. Koridorun sonundaki pencerede sanki onu izlemeye gelmiş gibi görünen kuşların cıvıltsına içten bir gülümsemeyle cevap vererek ana hole doğru yürümeye başladı.
Koridor boyunca sağlı sollu oyulmuş taş heykellerin bir kısmı Glenn'in eseriydi. Görenlerin estetik açıdan kusursuz olarak nitelendirdikleri heykeller, yüksek tekliflere konu oldularsa da Glenn'in anne ve babası onları paha biçilmez görüp yerlerinden asla kımıldatmadılar. Her an canlanıp insanın üzerine atlayacakmış gibi görünen kurbağa heykelinin yanından geçerken Glenn'in gözüne şatonun en gizemli kişisi olan "Parıldayan" takıldı. Avuç içi büyüklüğünde kurbağa gözlü, uzun kuyruklu parlak sürüngenimsi görüşlerden kaybolmak istediği anda, çıplak gözlerin seçemeyeceği bir ışığa bürünürdü. Yüzyıllar boyunca bulunduğu ortamın desenini kopyaladıklarını düşündükleri bu canlı türü daha sonra gizemi keşfedilince "Parıldayan" ismini aldı. Çok ender rast gelinen ya da en azından görünen türün Ohfma Şatosu'ndaki temsilcisi, Glenn'i görünce gözlerinin içine baktı. Siyah gözleri buğulu sürüngen nasıl olduysa Glenn'in omzuna zıpladı ve oracıkta parlayıp kayboldu. Parıldayanların ilk defa birinin üzerine zıpladığını gören Glenn ziyadesiyle şaşırmış olsa da yaratığı ellemeye çalışmadı ve yoluna devam etti. Yalnız boynuna doğru hissettiği nefes alışverişler ona tarif edilemez bir keyif verdi.
Nihayet kapılar açıldı, anonslar yapıldı. "Ohfma soyunun yedincisi Glenn Ohfma" sahnedeki yerini almıştı. Ana hole kurulu yemek masalarında oturan atmış civarı kişi vardı. İnsan nüfusunun ağırlıklı olduğu davetliler arasında cüceler ve sirenkler de bulunmaktaydı. Annesi Glenn'in beline bağlı kemeri gördüğünde tahmin ettiği gibi biraz bozulmuş olsa da bu ufak dokunuşun babasının hoşuna gittiği her hâlinden belliydi. Glenn'in tebrikleri kabul edip masadaki yerine oturması ile davetliler yemek yiyip sohbet etmeye başladı. Hediye sandıkları ardı ardına gelirken Henji onları sırayla açıp Glenn'e sunuyor, yanlarına yazılan notları okuyordu. Mavi pamuktan dokunmuş gömlek harikaydı, kan kırmızı taştan yapılmış kadehler de. Hele ki bir parfüm gelmişti, yağmur gibi kokuyordu. Zümrütten ağaç heykeline değinmemek ise ayıp olurdu. Sandıklar azalırken Glenn'in yüzü sanat içerikli hediyelerin büyüsünden olacak çocuk gibi gülüyordu. Henji açtığı bir sonraki sandığın ortasına oturtulmuş simsiyah kumaş öbeğini anlamlandıramayınca hemen kenara iliştirilmiş notu aldı ve okumaya başladı:
"Nagradi Henama Jograneta..."
Bir kez okuduktan sonra gözlerinin akı kararan Henji aynı sözü tekrar tekrar okumaya başladı. Girdiği garip trans tüm bedenini titretirken Glenn ayağa kalkıp müdahale etmeye çalıştı. Babası tarafından kısıtlanan Glenn'in gözleri, yakın masada oturan ve büyücü olduğu her hâlinden belli olan mavi kukuletalı adama takıldı. Ayağa kalkan mavi büyücünün cüppesi dalgalanırken eski dilde sözler dudakları arasından yükseldi:
"Nanni Migri Defindri!"
Büyücünün cüppesinin içinden çıkardığı işlemeli tahta asası masmavi parladı. Asanın ucundan sandığa doğru fırlayan mavi örümcekler sicim yollarını çizerek ilerledi. Sandığın etrafına üşüştüler ve aralarında uzattıkları kristal ağlarla sandığı bağlamaya başladılar. Sandığın kapısını kapatabilmek adına var güçleriyle çalışan örümceklere, sandığın içinden yükselen kara sinekler dur dedi. Koca ağızlı, cüsselerine göre dev dişli sinekler örümcekleri ısırıp fırlatırken salonda özgür bir kaos başladı. Büyüsünün gerekli etkiyi yapamamış olmasından muzdarip mavi büyücü "Çekilin!" diye seslendikten sonra sopasını önüne çekip transa geçti. Sırtında ışık dalgaları halinde şekillenen mavi kanatlar, kuzey soğuklarını yüklenerek sandığa doğru uzanıp çepeçevre sardı. Salondaki misafirler, sandıktan olabildiğince uzaklaşıp olanları izlerken büyücü yavaş yavaş yürümeye başladı. Buzdan kanatlar sandığın etrafını tümüyle sardığında büyücü son metreye girmişti bile. Tam ağzını açıp büyü sözleri fısıldayacakken buzdan kanatlar havada hindiba yaprakları gibi dağılıp oldukları yere kar taneleri gibi düşmeye başladılar. Damlaların kırdığı ışıklar odayı irili ufaklı gökkuşaklarına boyarken büyücü yere sırt üstü uzanmış, üzerinde insan boyutlarında çirkin görünümlü bir böcekle savaşırken görüldü. Yere zımbalanmış büyücü, yüz yüze kaldığı pis yaratığın suratının çeşitli deliklerinden akan yeşil sıvılardan olacak ağzını bile açmadan uzanıyor, büyük ihtimalle o ana kadar es geçtiği bir tanrıya dua ediyordu.
Seyirci kalabileceği süreyi çoktan doldurmuş Glenn, kılıcını çekti ve yaratığa doğru hızla koşmaya başladı. Panik içerisindeki misafirlerin arkalarına bakmadan boşalttıkları salonda Glenn'in yaratığın sert sırtına çarpan kılıcının sesi yankılandı. Yaratık anca "tınladı" denilebilecek tepkisiyle dönüp büyücüyü bıraktı, Glenn'i hedef alarak zıpladı. Oğlunun arkasından harekete geçen Lord Nogram üç korumasıyla birlikte sahnedeki yerini aldı. Glenn dev böcekle kafa kafaya savaşırken sandıktan yaratığın yakın akrabaları art arda fırlamaya başladı. Lord Nogram gürzünü kuşanırken korumalarından biri mızrağını, diğer ikisi uzun kılıçlarını hazır etti. Mavi büyücü ise ayağa kalkmış, yine bir büyü oluşturma peşindeydi. Ne var ki büyüsünün yarısını bile okuyamadan başına üşüşen vampir sinekler tarafından ısırılınca acı içinde çığlık atmaya başladı. Glenn üzerine zıplamış olan yaratığın karnını kıvrak bir hareketle deştiyse de henüz sevinmek için çok erkendi; nitekim sandıktan fırlayan yaratıkların ardı arkası kesilmiyordu. Dönüp feryat figan koşturan büyücüye baktığında, köşedeki sütunun arkasından çıkan bir ayak gördü. Ayağına yediği çelme ile düşüşe geçen büyücü, yerde beliren mavi bir fırça darbesinin içine suya düşer gibi düşüp kayboldu. Sinekler ise suratlarına fırlayan resim boyalarının pembe tonlarıyla kaplanırken gerçeküstü çiçeklere dönüşüp yere döküldüler.
Yan tarafından fırlayan kanatlı böcek dikkatini dağıtıp, aklında savaş çanlarını çalmasaydı Glenn, az önce önünde gerçekleşen sıra dışı olayın güzelliğine takılı kalacak kadar romantik biriydi. Karşısındaki kanatlı yaratığın onlarca, belki yüzlerce sayıda ve sicim kalınlığındaki bacağına karşı kendini koruyarak verdiği savaş arkasından yaklaşan kara böcek de eklenince çarpışma kazanılması güç bir hâle geldi. Yine de şansını denemeye kararlı olan Glenn, kendi etrafında dönerek gerçekleştireceği saldırısını planlarken, odanın tavanından üzerine hızla düşen üçüncü böceği gördüğünde sonunun geldiğini anladı. Gözünü kapatıp ciğerlerini patlatırcasına çektiği, bir ömür sürmüş gibi hissettiren nefesin sonunda tekrar açtığı gözleri hemen önünde kafası bir kartala, bedeni iri yarı bir insana ve kanatları mavi bir papağan ait dostane enerjiler yayan bir canlı gördü. Böcekleri kanatlarından ayırıp birbirinin ağzına tıkan bu üç metre boylarındaki yaratık koştukça yer sallanıyordu. Kendi yakınlarında bir tehdit sezinlemeyen Glenn babasına baktığında, aralarındaki savaşın başa baş gelişmekte olduğunu fark etti. Babasının yardımına koştuğu sırada, karşısına çıkan ilk böceğin kanatlı sırtına atladı ve kılıcı tam ortaya sapladı. Metal gıcırtısı tonajında yükselen çığlığı ile uçmaya çalışan yaratık sırtındaki ağırlıktan ötürü sendelemeye, holdeki sütunlara çarpmaya başladı. Tam o esnada etrafa bakan Glenn sütunların arkasında, elinde pembe bir fırça bulunan kırmızı kıyafetli, sarı saçlı ve mavi gözlü, oyuncak bebeğe benzeyen küçük bir kız gördü. Kızın saçları iki yanda örülmüştü ve fırfırlı eteği, kırmızı ayakkabıları ile uyum içindeydi. Yüzünde çocuksu ifadenin yanında keyifli bir gülümseme barındıran kız havaya heyecanla bir şeyler çiziyor, bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu:
"PARÇALA ONLARI ZAPZAP!"
"KANATLARINI AĞZINA TIK ONUN!"
"NİHAHAHAH! YOK ET!"
Fırçanın ucundan yükselen damlalar Zapzap adındaki bu "şey"in üzerine akıyor, rüzgâr patlamaları ve elektrik akımları oluşturarak böceklerin üzerine yağıyordu. Sütunlara kafa atmaktan nevri dönen böcek yere düşerken, Glenn tam puanlık bir takla ile yere indi. Küçük kız, yakınına inen Glenn'in kılıcına kahverengi bir fırça darbesi vurdu ve tam suratına nedense avazı çıktığı kadar bağırdı:
"SANDIĞI PARÇALAAA!"
Glenn, kızın bağırışından aldığı gazla ilerlemeye başladı. Sandıktan karşısına fırlayan böcekler Zapzap'ın elinin tersinin güzelliğiyle dağılırken Glenn'in kılıcı ağaç gibi dallandı. Sandığa bir metre kala zıpladı ve ihtişamlı kılıcıyla kafasının üzerinden döndürerek yaptığı darbe sandığı tam ortadan ikiye ayırdı.
Derinlerden böğüren sandığın kapanması ile açığa çıkan kara ışık, yaratıkları toz zerrelerine dönüştürürken Lord Nogham otoriter sesiyle buyurdu:
"Çıkışları mühürleyin! Bunu yapan içeriden biri. Bulun onu!"
"Hiç zahmet etmesinler, çoktan bahçenize çıkmış kendileri," dedi küçük kız ve Zapzap'ın kucağına atladı.
Attığı sağlam yumrukla genişlettiği oval pencereden fırlayan Zapzap, alabildiğine büyük bahçenin çıkış kapısına yaklaşmış atlı sürücüyü hedef alarak hızla süzülmeye başladı. Süzülen yaratığın üstüne çıkan kız avazı çıktığı kadar bağırıp sürücüyü işaret ediyordu:
"YAKALA ONU ZAPZAP! Onu parçalayacağız! NİHAHAHA!"
Glenn, babasının yanından hızla geçerek koridora çıktı ve nefes nefese koşarak merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. Şatonun kapısına vardığında, uzun kaskatlı havuzun az ilerisinde çarpışan ZapZap ve dev bir kaplan-insan gördü. Kız Zapzap'ın arkasında saklanıp boya darbeleri ile gökyüzüne mızraklar çiziyordu. Şeker çubuklarını andıran renk ve desenlerdeki mızrakların arasından çeviklikle ilerleyen kaplan-insan pençesiyle yerden söktüğü kocaman kayayı Zapzap'a doğru fırlattı. Arkasındaki ufak kızı korumak için onun etrafına kapanan dev kuş, kaya darbesinin ardından boya döküntülerine dağıldı. Glenn koşarak yaklaştığı kaplan-insana doğru döndü ve kılıcını çekti.
"Ah ne şans, keklik ayağıma geldi," diyen dev pençeli siyah cüppeli adam Glenn'e doğru fırladı.
"HEEEEY BEN BURADAYIM!" şeklinde bağırarak sallanan kızın fırçasından art arda fırlayan baloncuklar, Glenn'le adamın arasına girdi.
Baloncukların birine fırlayan kaplan, diğerine sekme ve bir diğerine geçme suretiyle yukarı tırmanmaya başladı. Birkaç baloncuk yükseldikten sonra elini savurup küçük kızı hedefleyen çelik bir tırnak fırlattı. Kız koluyla yüzünü kapatırken önüne atlayan Glenn, çelik tırnağı kılıcıyla havada karşıladı. Kaybolan baloncukların ardından yere inmiş olan kaplan, iki elini birden toprağa daldırdı. Çim kaplı yüzeyi bir çarşafı dalgalandırıyormuşçasına silkti. Glenn kızı kucaklayıp zıpladı. Kızsa kendi etraflarında bir baloncuk çizip havada asılı kalmalarını sağladı.
Yere indiklerinde kaplanın üstlerine doğru, hızla koştuğunu gördüler. Glenn kılıcıyla ilk darbeyi savurdu. Lâkin kaplan, güçlü savurmadan hiç etkilenmemişçesine tekrar son sürat saldırıya geçti. Kızla aralarını açmaya çalışan Glenn, darbelere karşı elinden geldiğince hızlı defanslar geliştirdi. Arkasında parlayan pembeliğin büyüyüşüyle taktik değiştirdi. Yüzeydeki tozu toprağı tozutturarak, kaplanın görüşünü bozmaya oynadı. Bu sayede küçük kıza da büyüsünü iyi hedefleme şansı vermiş oldu.
"YERE YAAAT!"
Derhal yere yatan Glenn'in arkasından kocaman bir dalga gibi gelen pembe sis gözünü ovuşturan kaplanı içine alan bir pamuk şekere dönüştü. Vıcık vıcık şeker ağlarının arasında kapana kısılan kaplan tam bir şeyler söyleyecekti ki kocaman bir lolipop ağzına girip çenesini mühürledi.
"NİHAHAHA! İŞTE BU KADAR!" diye bağıran kızın sesine dönen Glenn, zafer sevincini onun mavi gözlerinden okudu.
"İyi misiniz genç bayan?"
"Aaaaay sen ne tatlı bir şeysin öyle," diyerek koşan kız, eğilen Glenn'in boynuna sarıldı. "Ben Mercy ve sen de benim yeni şövalyemsin."
"Öyle olsun bakalım," lafını sevimlilik için söylemiş olan Glenn, bunun yakın bir gelecekte gerçek olacağına o an hiç imkân vermemişti.
Olaydan birkaç saat sonra Glenn'in anne ve babası kendisinin Ofhma soyundan olmadığını fakat bu soyadını taşımayı kabul ederse onur duyacaklarını anlattılar. Az önce yaşanmış olan saldırının sonucunda gerçekleri saklamanın ona zarar vereceğini fark ettikleri için, bu acı gerçeği onunla paylaşmak zorunda kaldılar. Gerçeği sessizce hazmeden Glenn'e geçmişiyle ilgili çok bir şey sunamadılar fakat onu şatonun terasına bıraktıklarını düşündükleri, büyük ihtimalle dev bir kuştan kalan yemyeşil tüyü verdiler. Mercy için çok da yabancı gelmeyen ve fazlaca ilgisini çeken kuş, Glenn'le çıkacakları yolculuğun ortak nedeni oldu.
İkilinin öyküsü destansı olaylara tanık olurken aralarına tarihin ilk ejderha savaşçısı Charzam'ın da eklenmesi ile Grownia'nın en tanındık gezginleri hâlini aldılar. Yeşil kuşun izinde vardıkları Yaşam Ağacı'nda Glenn, Doğa'nın Savunuculuğu görevini kendi isteğiyle yüklendi. Tüm insanlık tarihinin en yetkin korucusu, Doğa Anne'nin döngüsü dışında var olup düzeni kaçırmaya çalışan herkese karşı olabildiğince barışçıl bir duruş sergilediyse de zaman zaman Edses'in öğretileri gibi keskin oklarını fırlatmaktan da geri kalmadı.
Glenn, Mercy ve Charzam'ın Grownia'nın farklı çağlarında ve farklı topraklarında geçen olağandışı hikâyeleri birçok yazar tarafından farklı zamanlarda kaleme alınmıştır. Ölümlü olup olmadıkları, eğer hala hayattalar ise şu an neler yaptıkları gibi sorular sorulmuşsa da üç gezgin gizemini korumuştur. Yine de ne zaman bir masum hayvanın canı yansa Glenn'in ışıldayarak oraya geldiğini söyleyen çokça tanığa rastlanmaktadır.