Dalgakıran'da Günler Geceler
Mini Öykü
İstiridye Tapınağı
Dört Rüzgar Tavernası'nın taa tepesinde yaşamak durumunda kalmış Jhin ve Rayn birçok şeyden şikayetçiydi evet: Sıcak günlerde en sıcak, soğuk günlerde en soğuk kat burasıydı şüphesiz. Alt katlardaki restoranlarda yapılan yemekler bu uzak noktaya gelene kadar buz gibi oluyor, tadını kaybediyordu. Tüm eğlence alt katlarda yaşanıyordu ve onlara katı terk etmek yasaktı. Tabi ki dertlerin en büyüğü Kana'nın "Sessizlik" kuralıydı. Parmak uçlarında yürümek, kapıları kapatırken ayaklarını kaybetme pahasına araya sokarak kapatmak, horlarlarsa ses çıkmasın diye insanın boğulurcasına gömüldüğü yastıklara yüzüstü yatmak vb vb. Stresi ezelden sevmeyen ve bünyesinde yerleşik huzursuzluk mümkün olan her an tetiklenen Jhin için bir hayli zor geçiyordu günler.
"Bıktım, yemin ediyorum... Ruh gibi yaşamaktan bıktım." diyen Jhin iki saatlik zorunlu meditasyonun ardından susuzluğunu gidermek için çeşmeyi açtı.
"Vuuuuu" "Fısssss" seslerini fısıldayan çeşmenin cevabı Jhin için bir tokattan sertti.
"Lanet olsun, yine su gitti. Lanet olasıca şey bu kata gelene kadar kuruyor bitiyor. B-I-K-T-I-M!"
Fiyuvvvvv... Çat!
Jhin saçlarının tepesinden kırıklarını alan şirukenin hemen önündeki duvara saplanışını yutkunarak izledi. O son bağırmayı yapmamalıydı.
"Ben bağırmadım, Rayn falandır..."
"Tch." sesi malum kişinin, Kana'nındı.
"Haydi gençler, bu su sorununu temelden çözme vakti geldi. Hadi hazırlanın." diyen Shimoya sahneye son sürat girip Jhin'in kolunu çekti. Parmak uçlarında, nefes dahi almaksızın yaptıkları balevari yürüyüş Rayn'ın yanıydı.
"Çabuk hazırlan, dışarı çıkıyoruz."
"Çoktan hazırım!"
Böylece üçü birlikte Dört Mevsim Tavernası'nın dolambaçlı yollarından aşağıya inip yer altı geçitlerinden birinden önce yetiştirme yurtlarına, oradan da şehre indiler. Üstlerine geçirdikleri çaputlar onları şehirde olası bir fukaralık yarışında kafa kafaya götürürdü şüphesiz. Sağa sola çok bakınmadan, gözler aşağıda, kukuleta kafada yaptıkları kısa yolculuk İstiridye Tapınağı'nda son buldu.
"Ne işimiz var bu Helut Tapınağında? Abdest mi alacağız?" dedi Jhin şaşkınlıkla bakarken.
"Yalnız tertemiz mekan he," dedi Rayn binayı baştan aşağı süzerken.
"Sizce neden bu kadar temiz ve parlak bu mekan?" dedi Shimoya, yarışma sunan bir sunucu edasındaydı.
"Eee Helsulva Dini temizliği öğütler." dedi Jhin, her zamanki bilmiş.
"Temizlik de sudan gelir." dedi Rayn.
"Su!" diyen Jhin Shimoya'ya baktı.
"Evet su! O kadar çok su harcıyorlar ki şu mermer duvarlara. Hatta içini görseniz sürekli su akıyor. Tüm mahallenin suyunu burası kullanıyor, biz de kuruyup kalıyoruz." Shimoya'nın gözünde garip bir öfke belirdi.
"Tapınağı mı yıkacağız?" diyen Rayn heyecanlıydı.
"Yok bunlar puta tapıyor deyip taşlayacağız, daha neler?" dedi Shimoya.
"Aslında mantıklı," dedi Jhin.
"Düşününce evet ama bize daha hızlı bir çözüm lazım."
"O zaman şey yapalım bakın..." Rayn konuşurken lafı hızla ve iki taraflı olarak kesildi :"Sen bir dur!"
"Jhin benimle gel, mantıklı bir şekilde derdimizi anlatalım. Bunlar din insanı, bizi anlarlar." dedi Shimoya ve Jhin ile birlikte içeri girdiler.
Çıkışları beş dakika sürdü ya da sürmedi, yüzlerinde yenilginin izleri.
"Ağzına tükürdüklerime bak sen ya, deli oldum. Hadi taşlayalım!" dedi Jhin sinirle.
"Bekle, sıra bende." dedi Rayn heyecanlı.
Shimoya ve Jhin bir kenara çekilirken Rayn çırılçıplak soyundu, çaputu beline tutturdu.
"Sen n'apıyorsun?!" diyen Shimoya şaşkın Jhin kırmızıydı.
"Bekle lütfen." diyen Rayn üzerini düzeltti ve ikisine seslendi "Hadi beni şu arkadaki havuza fırlatın."
"Ne?"
"Hadi çabuk! Bakın ayine çıkıyorlar çabuk!"
Shimoya Rayn'ın ellerinden, Jhin ayaklarından tuttu ve havuzun oradaki sütunların birinin arkasından sallayarak Rayn'ı havuza fırlattılar.
Şapppırttt!
Havuzdan çıkan çırılçıplak oğlan kusursuz bir bedene, mükemmel bir yüze sahipti. Ve tabi en önemlisi de o Rayn idi. Parıl parıl parlayan bir yıldız.
Rayn ayağa kalktı karşısındaki rahipleri ve halkı selamladı :
"Ben Helut'un elçisi Reynald. Sizlere bir haber ulaştırmaya geldim." dedi
Jhin oradan en hızlı nasıl kaçarız diye düşünürken Shimoya Kana'nın bunları öğrendiğinde kendisine kovacağına emin olarak emeklilik için birikimlerini düşünüyordu. Rahipler iki adım attı ve Rayn'ı selamladı:
"Hoş geldin Yüce Peygamber Reynald. Haberlerin bizim için emirdir."
"Ehhem. Öncelikle bu anı yaşadıktan sonra kimseye anlatmamanız gerektiğini bilin. Bu haberler sadece sizin bu seçilmiş tapınağınız için geçerlidir." Rayn konuşurken karşısındaki bir rahip cevap verecek gibi yaptı. Rayn ise bakışlarıyla onun ağzını mühürleyerek konuşmaya devam etti:
"Mürid sayınızın en az iki katı kadar sokak hayvanını besleyin. On sekiz yaşından küçük çocukları tapınağınıza almayın. Bu havuzu boşaltıp yerine evsizler için barınak inşa edin. Yüce Helut'un size bahşettiği suyu hor kullanmayın. Son olarak da Yüce El'in en uzun parmağını sarıya boyayın."
"Tabi yüce Reynold!" diyen rahipler ve halk Rayn'ın çaputunu öpmeye başladılar. Tutup öpme olayını abartınca caput açıldı, utanç dalgası her bedene çarpıldı. Rayn arkasını dönüp giderken ahalisine seslendi:
"Bir peygamberi soydunuz, utanın! Ama Helut bağışlayıcıdır, sizi yine de affediyorum. Ama artık beni görmeyi hak etmiyorsunuz, gözlerinizi kapatın ve alnınızı yere koyun."
Rayn hızla yürüdü hedefinde Jhin ve Shimoya'nın sakladığı sütunlar vardı. Hızla üzerini giydi ve şaşkınlıktan donakalmış Jhin ve Shimoya'nın kollarından çekip yürümeye başladı.
"Bu nasıl bir saçmalık?" dedi Jhin tırnaklarını yiyordu.
"Sorma, sorgulama, çabuk dönelim." dedi Shimoya.
"Ama hasta kaldılar bana dimi. Kendi dinimi mi kursam ne dersiniz?" dedi Rayn koca gülümsemesiyle.
Jhin'in önce kaşı seyirdi, sonra dudakları ve kendini kaybedip kahkaha atmaya başladı. Shimoya da ilk defa gözlerinden yaşlar gelene kadar güldü. Dönüş yolu boyunca gülen üçlü Dört Rüzgar'ın çatı katına geri döndüler. Sessizce girdikleri ana holde Kana'yı gördüler ve selam vererek yanından geçtiler.
"En uzun parmak orta olan oluyor bu arada değil mi?" dedi Rayn.
"Gerçekten öyle mi dedin?"
"Evet..."
Shimoya, Jhin ve Rayn bir anda kahkahalara boğulurken koridorun tam ters tarafında hışımla kapanan kapı ortamdaki sesi yutuverdi.
Bir kaç gün sonra akşam yemeği için çıktıkları zen bahçesinin manzarasında Yüce Helut'un elini sembolize eden mor el işaretine karşı yemek yediler. Kıkır kıkır ama olabildiğinizce sessiz...