
MESA
Mini Öykü
Mesa

Çember'in Siyah Bölgesi o gün, şiddetli bir patlamanın yarattığı sismik sarsıntı ile güne uyandı. Birkaç saniye içerisinde pencereleri zorlayarak açan rüzgâr, içeriye simsiyah dumanı getirdiğinde on yaşındaki Mesa ve ailesinin ciğerleri, beklenmedik anda gelen taarruza karşı atağa geçip bolca öksürük üretti. Çekirdek ailenin bireyleri tam kendilerini toparlayıp pencereden olan bitene bakmaya çalışıyorlardı ki ikinci ve birinciye nazaran büyük bir patlamanın sesi göğü yararken, gücü yeri daha da kuvvetli bir şekilde titretti. Ailenin tek çocuğu Mesa'nın canı gibi sevdiği babası da işte tam bu an dengesini kaybedip evin penceresinden düşüverdi. Annesi düşüş anına kadar kolunu suratına siper ettiği için adamı tutmakta geç kalınca olan oldu. Evin yabancılar içeriye girmesin diye sivriltilmiş metal çiti, onu özenle sivrilten adamdan öcünü almış bulundu. Feryat figan bağıran annenin boğazı kimyasallarla düğümlenince, onun da soluma sisteminin çöküşü kaçınılmaz oldu.
Şoförlük yaparak geçimini sağlayan babasının vefatının ardından Mesa, hasta annesiyle birlikte kırsaldaki teyzesinin yanına taşındı. Teyzesinden tarım öğrenirken, hevesli olduğu veterinerlik konusunda kendini ilerletti. Çemberin bir hayli yakınında bulunan köyde genellikle sakin geçen hayatı, bir kavga sonucunda değişiverdi.
On sekiz yaşındaki genç Mesa, köydeki bahar kutlaması esnasında kavgaya tutuşan iki adamdan birinin, diğerinin savurduğu bıçak darbesi ile yıkılışını izledi. Ahali duruma müdahale etti etmesine ama köyün doktoru o gün yerinde değildi. Doğuştan sağlıkçı olan Mesa, hayvanlar üzerinde geliştirdiği bilgileri kullanarak kendinden on yaş büyük bu adamı iyileştirirken ona âşık oluverdi. Bir aylık sürenin sonunda tamamen iyileşen adama duyduğu ilgiyi yitirdi. Mesa, adamın kendisine ilişkinin devamı konusunda yaptığı baskıdan bunalınca onu tehdit etmek adına içeceğine uyuşturucu etkisi yüksek bir ilaç koyuverdi. İlacı içen adamın bacakları felç olunca tekrar bakıma muhtaç kaldı. Mesa gariptir ki adama tekrar âşık oldu.
Özünde ne çeşit bir romantizm kimyası olduğunu fark ettiğinde kahkahalara boğulan Mesa, adamın felci geçtikten sonra tekrar ilgisini kaybettiğinde bir hastanede çalışma kararı aldı. O ihtiyacı olanlara yardım etmeli, onlarla birlikte yaşamalıydı.
Ne var ki hastanelere girip tıp eğitimi alması için yaşı çok ilerlemişti, fakat ordu her zaman gönüllü yardımcılara açıktı. Bandajlama, ilaç hazırlama, tahlil yapma gibi temel sağlık işlerinde hünerlerini çabucak sergileyen Mesa, askeriyede kabul gördüğü gibi sıhhiye bölümünde de rahatlıkla iş buldu. Hayatını yardıma muhtaç askerlere adadı, hep bağlanma sorunu yaşadı. İyileştirdiği askerlere karşı ilgisi bir nefes süresinde kayboluyordu. Ciddi yaralanmaları ya da hastalıkları olup iyileşme şansı olmayan askerlerse evlerine postalanıyordu. Her iki şekilde de Mesa için kalıcı bir şeyler yaşamak hayal oluyordu. Birçoğunun Mesa'yı "Deli misin sen, aklın mı yok," şeklindeki tepkilerle soru yağmuruna tuttuğu mükemmel fikri nihayet bir asker tarafından kabul edilmişti. Koran adındaki, pek de yakışıklı sayılamayacak olan adam, "Beni yaralaman gerekiyorsa yaralayabilirsin," dediğinde Mesa sevinçten deliye dönmüştü. Yaklaşık bir yıl süren ilişki sırasında adamın kesilmedik yeri, kırılmadık kemiği kalmadı dense yeridir. Ne var ki her kırık kemikten sonra vücut bütünlüğü sarsılan adam, basit bir başıboş avında protein kaynaklı güzel bir yemeğe dönüştüğünde Mesa yine yalnız kalmış oldu.
Psikolojisini "tamamen bozuk" olarak nitelendiren Mesa, iyileşmek adına, kendini Çember'in savaştan en uzak birliklerinden biri olan Mor Kene'ye aldırdı. Burada zorunlu inzivaya çekilecek ve içindeki bu "bozukluğu" benliğinden kazıyacaktı. Lâkin kaderin belli ki farklı planları vardı ve çanlar Çokbakır'daki yağmurlu gecede son ses çalmaya başladı.