Ornus

Mini Öykü

Ornus

"Doğru hatırlıyorsam, birinci nesil denilen zaman diliminin sonlarıydı. O zamanlar ben bir çocuktum, anakaranın büyük bir bölümüne kurulu ülkem ise tek parçaydı. Tür, cinsiyet ve inanç ayırmaksızın herkesi kabul eden, demokratik yönetimli Rudenia… Toprakların önde gelen isimlerinin yoğun eğitimler sonucunda yetiştirip, ailelerini temsil etmeleri üzerine gönderdikleri Yirmiler Meclisi'nin genç, asi ve yakışıksız oğlu Ornus'dur bugünkü hikâyemiz," diyen yaşlı adam ayağa kalkarken, tahta sandalye ile senkronize takırdayan bacak kemikleri onu biraz zorladı. Az önce demlenen bitki çayından bir bardak aldıktan hemen sonra, parmaklarının uçları tarafından üşüdüğü konusunda uyarılan adam, üzerine pardösüsünü geçirip tekrar sallanan sandalyesine oturdu. Onu izleyen on iki parlak göz ışıldıyor, anlatılacak hikâyeye bir kedi gibi kuruluyorlardı. Adam bir yudum çay içip hafifçe öksürdükten sonra konuşmaya devam etti.

"Ornus, soyunun yedinci temsilcisi, çocukluk adı herkese gizli, yaygın adıyla Kara Şövalye'nin çocukluk yılları pek bilinmese de gençlik yılları ziyadesiyle hareketli geçmiştir. On sekiz yaşına girdiğinde ülke yönetiminin başında bulunan amcası tarafından "aşırı hayalperestlik" suçlaması ile yoğun ve tekdüze eğitimine devam etmesi gerektiğine karar verilmiştir. Tüm gençliği boyunca yabancı toprakları gezebileceği günü bekleyen oğlana verilmiş olan bu ağır ceza, yangını başlatan ufak bir kıvılcımdır. Yangını körükleyen şeyin ne olduğu ise hep muallaktır… Hakkında verilen mantık dışı kararın akşamında derdini anlatmak üzere yanına gittiği amcasıyla konuşurken, kütüphanesinin bir hayli üst raflarından bir kitabı almaya çalışan amca kaza eseri düşmüş, olacak iş ya, boynu kırılarak oracıkta ölüvermiş. Ornus ona yardım etmek için yanına koşmuş, lâkin gürültüye tepki içeri giren korumalar kılıçlarını çekip ona doğru yürümüşler. Silahsız oğlan, başta ölü amcasını bir silah gibi kullanmayı düşündüyse de kılıçların saldırmak yerine selamlamak için havaya kaldırıldığını görünce vaz geçmiş. "Selam sana Büyük Lord!" şeklinde nara atıp selam duran adamlara ne diyeceğini bilemeyen Ornus, beklenmedik şekilde gerçekleşen son bir dakikanın gerçek dışılığından kurtulmak adına odayı terk etmiş. Uşakların selamlamaları eşliğinde evin ikinci katındaki koridorundan geçip aşağıya doğru hızla inmeye başlamış. Haberin yayılma hızının ve selam durarak diz çöken insanların garipliğine takılan gözleri ayaklarını kandırınca inişinin son anlarını yuvarlanarak bitirmesi kaçınılmaz olmuş. Kendine gelip kafasını kaldırdığında dibine girmiş amcasının eşinin gözlerine bakamaz hâlde "Özür dilerim," demek istemiş istemesine de kadının elini hızla tutup öpeceğini tahmin etmemiş. Şok üstüne şok yaşayan Ornus'un gözüne evde o anda aklı kendisi kadar hür olan tek kişi merdivenlerin başında takılmış. Amcasının büyü ile uğraştığı için "özel eğitim odası"nda yaşamaya mahkûm bıraktığı, taş çatlasın yedi yaşındaki ölü tenli siyah saçları pasaklı kız Ornus ile göz göze gelip "Ne yaptın sen," diye çığlığı basmış. Ornus cevap dahi veremeden havada yükselip, etrafta uçuşmaya başlayan geberik ağzından salyalar çıkararak "Bu Kara Baht Büyüsü için ne kadar zamandır uğraşıyorum! Onu benden nasıl çalarsın," diye bağırmış. Hemen akabinde birçok küfrü - sizlerle paylaşamayacağım bazı sözleri,- o çirkin ağzından fütursuzca çıkarırken Ornus'a doğru uçmaya başlamış. Kara büyü ile metrelerce uzayan saçlardan yuvarlanarak kaçan Ornus malikânenin mutfağına koşarken kız merhumun eşinin saçlarıyla boynundan yakalayıp arkasından fırlatmış.

Son anda mutfağa güvenle giriş yapabilen Ornus güç bela koşup, bıçak dolu tezgâhın arkasına atlamış. İçeriye giren akli melekeleri uçuk kuzenine art arda fırlattığı bıçaklarla kuaförlük deneyimi kasan Ornus, burnunun ucuna ulaşan bir tutam saçın eşliğinde hapşırıklara boğulmuş. Hapşırık krizleri, ünlü adamın tüm dikkatini dağıttığında ayağına dolanan siyah pasaklar onu tutarak yanda cayır cayır yanan taş fırına doğru fırlatmış. Kokuşuk saçlarla Ornus'un fırın kapısındaki savaşı güzelce pişmiş genç erkek tarifine bağlanacakken kızın suratına yapışan dev tava olayın akışına takla attırmış. Kendini toplamaya çalışan kızın gözlerine taarruz eden karabiber ve saçlarında patlayan yumurtalar ortaya tatsız bir bulamaç çıkarınca, estetikten uzak görüntüye dayanamayan şef dev kepçesiyle son darbeyi vurup kızı fırının alevlerine yollayıvermiş. İşte Grownia tarihinde "Aşçıların İsyanı" olarak bilinen büyük krizin başlangıcı da bu şekilde olmuştur ya da en azından bu şekilde anlatılmaktadır.

Ornus ise sonrasında doğru bir karar vererek malikâneden ayrılmış ve en yakın limana giderek atladığı rastgele bir gemiyle kıtadan kaçmış. Ülke kaos içerisine sürüklenirken Ornus'un isyanın başı olarak öldüğüne inanılmış.

İşte, o gün bu gündür hakkında kahramanlık destanları yazılmaya devam etmektedir. Her ne zaman biri bir destan uydurup kime yazacağını bilemese O'nun adını kullanmış, destanlarsa çoğu zaman birbirini desteklemez olmuştur. Arada neler geçtiğini ben de bilmiyor olsam da, adamın sonunun üzerine düşen bir kule sonucunda öldüğünü net bir şekilde söyleyebilirim. Peki bunu nereden mi biliyorum? O kuleyi düşüren dev benim."