Sanatsal Cinayet

Mini Öykü

Rogani

"Bilir misin, ben deliliğin başladığı o belirsiz yerin bir adım ötesinde düştüm. İmkânsıza yüzümü, normaleyse sırtımı döndüm. Gayen kör gözle sınırı geçmekse, düşlerimi seninle bölüşürüm."


"Şiirsel olunca ben..."


"Aynam olmanı arzulamaktayım."


"Hayır, olmam! Aynalar daima kırılır..."


"Aynamı kırarsam, tarih beni şöyle yazar: Kırmızı Üslûp, sanata sığınan bir adamdı; hiçbir zaman gerçek bir sanatçı olamadı."


Haklı çıktın, Rogani. Aynan kırıldı, on bir parçaya ayrıldı. Ama haksız çıktın Rogani, sanata sığınmadın, aynanı kıran sen olmadın, son besteni sen yapmadın. Notaları senin için senin kanınla yazdım. Tüm güneşlerin tutulduğu o en uzun gecede sonsuza saçtım. Ben seni öldüren sanatınım.


Re si sol fa, Retun Minil Vivi Viziro Gani...


Khaos'u uyandırmadan çal!..


Sözler birkaç şiirin mısrasına sızmış, bazı kitapların satır arasına sığmıştır. İletilen öyküler boyunca temayı kullanan sanatçılar, sesleri rüyalarında duydukları konusunda ısrarcıdır.


Ne ilginçtir ki aynı dönemde yaşamış iki ressam, kanlarıyla birer resim çizer. Detaylarında dahi birebir benzerliği yakalayan, birbirinden tamamen habersiz ressamlar, soyut tablolarına "Sanat Sanatçısını Öldürünce," ismini verirler.


Rüyalarla fısıldanan sözler, en çok müzisyenleri etkilemiştir. Bu öyle bir efsanedir ki onların notalarıyla fısıldar gider. Kullandıkları eşik infrasoniktir, 11Hz olduğu söylenir. Valeni Kütüphanesi'nin tozlu raflarında yer aldığı düşünülen "Rogani'nin Kırık Aynası" isimli kayıp bestenin, müzisyenler tarafından on bir farklı müzik kutusuna kaydedildiği düşünülmektedir.


Derler ki, "On bir müzik kutusunun içinde Rogani'nin kanıyla lekelenmiş, saklı birer ayna parçası var ancak kopya kutuların sayısı neredeyse sonsuza kadar; bul bulabilirsen."


Yazık ki kırılmış onca kutuya rağmen ayna kırığını bulan, kan lekesini gören olmamıştır.


Kayıp bestenin figürü Rogani'nin zamanında yaşamış ve ölmüş bir müzisyen olduğu tahmin edilse de adına yapılmış bestenin sahibinin kim olduğu sırdır. Adı sanat olan inanca göre, ayna parçalarının hepsi toplanır da senfoninin tamamı çalınırsa Rogani ortaya çıkacak ve tüm gerçeği anlatacaktır.


Rogani D'minor IV, kayıp bestenin en bilinir bölümüdür. Dördüncü bölümü çalan müzik kutularında birer balerin figürü bulunur, figürün tabanındaysa bir bıçak... Bıçak kana açtır. Mutlaka saplanır ve birgün mutlaka saplanacaktır.


Deliliğe fedan olsun!

"Kızım bu soğanları testere ile mi kestin?"

"Kocacım çayı çamurla karışık lağım suyunda mı demledin?"

"Ablacım bu yazıyı amuda kalkarken ayak parmaklarından damlayan mürekkeple mi yazdın?"

"Elina'm tarifi yanlış anlamışsın. Tuzun içine kıyma atmayacaktın."

"Komşu, saçlarını spagetti gününe farkındalık olsun diye mi böyle taradın?"

"Kocacım yatmadan önce korna mı yuttun?"

"Annecim kedi mamasını yanlışlıkla masaya koymuşsun sanırım?.."

... Gibi uzayıp giden beğenmemekler üzerine kurulu uzunca bir hayatı oldu. Ölümünü bile planlayan Eveil cenaze törenini, hiçbir şeyden anlamayan diğer herkese bırakamazdı. Onu da planlayıp yazarak Elina'ya verdi. Evet, fena bir plan değildi aslında. Hatta bazı orijinal dokunuşlar da vardı.

Öncelikle, kesinlikle emindi ki ölümü kış mevsiminde olacaktı. Yeşile çalan karanlık havada adına aryalar söylenecekti. Özel olarak tutulacak yakışıklı gençler, tabutu askeri adımlarla nizami bir şekilde taşıyacaktı. Tüm mahalle ve hatta kasaba, onun ölümünün yasıyla sessizliğe bürünecekti. Soğuk hava, ölümün nefesi gibi eserek herkesi buz kestirecekti. Cenazesi sonsuzluğa merhaba dediği evden alınıp mezarlığa götürülene kadar, yol boyunca tüm taziyeler kabul edilecekti. Mahallelinin çocukları yollara çiçek yaprakları fırlatacak, çiçek kokusu onun toprakla birleşmeye giden yolculuğunu müjdeleyecekti. Mezarlığın girişindeki askerler onu mızrakları ile selamlayacaktı. Ebedi yatağına yatırılırken, yakınları onu güzel anılarıyla yâd edeceklerdi. Mezarı kapatıldıktan sonra üzerine çiçekler dökülecek, yıllardır hazır bekleyen mezar taşı özenle yerleştirilecek ve Elina tarafından cenazeye katılanlara önceden hazırladığı altın rengi makas broşlar sunulacaktı.

Ne var ki şıklığıyla göz doldurması gereken bu mükemmel cenaze, mükemmel bir hayal kırıklığından öteye geçemedi.

Eveil, hayata gözlerini sonbaharın en yağmurlu günlerinden birinde ansızın kapadı. Simsiyah bulutlu hava tüm kasabanın yaşam enerjisini soğururken, Elina'nın çağırdığı şarkıcılar tabutun evden çıkarılışına yetişemedi. Bir anda indiren yağmur herkesi evlerine kapanmaya zorladı. Tabutu taşımaları için para ödediği adamlar da kapalı bir yere dönmek için gözleriyle yalvarırken Elina, ölümcül bakışlarıyla şovun devam etmesi gerektiğini netleştirdi. İnsanlar taziyelerini sunamazken, çılgınca yağan yağmurda çocuklarını sokağa dahi çıkarmadılar. Ansızın gelen baskınla dolan kanalizasyon, boğulacak gibi olunca içinde ne varsa rögar kapaklarından kusmaya başladı. Elina, ciğerlerinin hayal edilen çiçek kokusu yerine bok kokusuyla doluşu sırasında, mezarlığa doğru hızlanmaya başladı. Adamlara da hızlı olmalarını emrettikten sonra mezarlığın girişine gelmiş oldu. Arkaya dönüp baktığında annesinin yakınlarından oluşan altı kişilik kalabalığı(!) gördü. Mezarlığın girişinde olması gereken mızraklı adamlar çoktan ağaçların altına saklanmışlardı. Tabutun geldiğini gördüklerinde ödemeleri alabilmek adına hızla kapıya yürüyüp mızraklarının uçlarını tokuşturdular. Havada oluşan elektriklenmeyi fark ettiklerindeyse mızrakları oldukları yerde havaya fırlatıp sağa sola saklandılar. Izgara olmaktan kıl payı kurtulan adamlar gözden kaybolurken maden bölgesindeki paratonerlerde beliren yıldırım gözleri kör, hemen ardından gürleyen gök kulakları sağır etti. "Devam edin!" emri çok net olan Elina mezarlığın içlerine doğru hızla yürümeye devam etti. Göz ucuyla kontrol ettiği tabut, en azından yeni evine gelebilmişti. Mezarcının eline biraz para tutuşturduktan sonra tabutu çukura yerleştirdiler. Adamlar hızla kullandıkları kürekleriyle tabutun üzerine çamurlaşmış toprağı atarken Elina'nın Eveil tarafından bugün giymesi uygun görülmüş beyaz kıyafeti çamur ve bokla kaplanmıştı. Hızlı bir anı seansı yapmak adına arkasına dönüp baktığında konuşacak kişilerin yerlerine yeller estiğini fark etti. Mezarın üzerine dökülmesi planlanan çiçekler de gelmeyince Elina, yan taraflardaki mezarların üzerinden çiçek koparmaya başladı.


Mezarcı adam Elina'yı uyaradursun, mezarın üzerine son çamur parçaları da atılmış oldu. Elina mezarcıya aldırmadan çiçekleri annesine götürürken çakan şimşek beklenmedik kurt saldırısını gözler önüne çıkarmış oldu. Çiçekleri etrafa fırlatan Elina mezarlıktan tam gaz kaçarken beline bağlı kese yere düştü, içindeki altın broşlar etrafa saçıldı. Kurtlara karşı yardım almak ümidiyle bağrışan adamlar, ortalıkta silah olarak kullanabilecekleri bir şeyler aramaya başladılar. Elina'nın mezarlıktan çıkmadan önce son gördüğü şey Eveil'in henüz yerleştirilmemiş mezar taşıtının bir kurdun kafasında parçalanması oldu.

Ertesi günün ortalarına kadar sokağa çıkma yasağı uygulanan kasabada kurt tehlikesi geçtiği gibi hayat normale döndü. Elina mezarlığa koşarak gittiğinde tabutun toprağın yüzeyine yükseldiğini ve kapağının hafif aralandığını görünce sinirden ağlamaya başladı. Ağlaması tüm yakın mahallelerde yankılandığında, kasaba halkı mezarlığa gelip Eveil'i uygunca uğurladılar. Un ufak olmuş mezar taşı yerine basit bir tahta çakmak zorunda kaldılar. Elina sinir krizinden çıkabildiğinde hemen ertesi gün gerçekleşecek düğünü için hazırlıklara başladı. Karizmatik, zengin ve kendisinden yaşça büyük Ronz'la evlenecek, annesi gibi takıntılı ya da doyumsuz olmayacaktı, kendine söz verdi. Bu sözünü defalarca kendine hatırlattıysa da ne derler bilirsiniz, armut dibine düşer…